Son günlerde giderek artan şiddet olayları, Orta Doğu’nun kanlı tarihine yeni bir sayfa ekliyor. İsrail- Filistin çatışmaları, her ne kadar yıllardır süregelen bir sorun olsa da, son dönemde yaşanan saldırılarla birlikte boyut değiştirdi. Uluslararası toplumu derinden sarsan bu olayların bilançosu açıklandı. İsrail'in hava saldırıları sonucunda 798 Filistinli yaşamını yitirdi. Bu rakam, günlük hayatta korku içinde yaşayan insanların yaşadığı trajediyi ortaya koyuyor. Peki, dünya bu acı bilanço karşısında sessizliğini ne zamana kadar koruyacak?
İsrail'in gerçekleştirdiği hava saldırıları, özellikle Gazze bölgesinde yoğunlaştı. Saldırılar sırasında yıkılan binalar, sivil yaşamın sona ermesine sebep oldu. Ölenlerin büyük kısmının sivil vatandaşlar olması, uluslararası kamuoyunda büyük bir tartışma yarattı. Her ne kadar İsrail, saldırıların "terör unsurlarını hedef aldığını" savunsa da, birçok insan hakları kuruluşu bu saldırılara tepki göstererek, sivil zayiatın kabul edilemez olduğunu ifade etti.
Dünya genelindeki birçok insan hakları örgütü, söz konusu saldırılarla ilgili bağımsız bir soruşturmanın yapılmasını talep ediyor. Filistinli çocuklar, kadınlar ve yaşlılar, bu çatışmaların en büyük mağdurları arasında. Savaşın getirdiği travmanın yanı sıra, yapılan saldırılarda evlerini kaybeden aileler, geçim kaynağı olmadan hayatta kalma mücadelesi veriyor. Zamansız ve haksız yere kaybedilen hayatlar, her gün yeni trajedilere yol açıyor.
Uluslararası toplumun tepkisi ise daha çok güçlü sözlerle sınırlı kalıyor. Birçok ülkenin hükümetleri, sosyal medya üzerinden ya da basın açıklamalarıyla bu durumu kınadığını belirtse de, somut adımlar atılması noktasında bir belirsizlik söz konusu. Birleşmiş Milletler, birçok kez Filistin’de yaşanan hak ihlallerini gündeme getirdi fakat bu ihlallere karşı ne yazık ki etkili bir müdahalede bulunamadı. Filistin halkının haklarını savunmak adına daha fazla adım atılması gerektiği ifade ediliyor. Ancak dünyadaki güç dengeleri, bu tür durumlara ne kadar duyarlı olunacağını belirleyen bir faktör haline geldi.
Filistin topraklarında devam eden çatışmaların çıkmazı, uluslararası diplomanın en büyük sınavlarından birini oluşturuyor. Barış görüşmelerinin yeniden başlaması için yapılan çağrılar, çoğu zaman sadece kağıt üzerinde kalıyor. Bunun yanı sıra, bazı ülkelerin Filistin meselesine dair ikircikli politikaları, çatışmaların sürmesine zemin hazırlıyor. Bu durum, Filistin halkının da güven kaybına yol açarak, barış umudunu zayıflatıyor.
Ayrıca, sosyal medya platformları aracılığıyla yükselen sesler, bu trajedinin daha geniş kitlelere ulaşmasını sağlıyor. Çatışmalara dair paylaşılan videolar ve fotoğraflar, birçok insanı harekete geçirirken, burada bir farkındalık yaratmayı da hedefliyor. Ancak bu tepkilerin yetersiz kalması da dikkat çekiyor. İnsanlar, sadece sosyal medya paylaşımları ile değil, aynı zamanda somut eylemlerle de bu duruma karşı çıkmayı talep ediyor.
Sonuç olarak, İsrail'in saldırıları sonucunda yaşamını yitiren 798 Filistinli, sadece bir sayı değil, ardında acıları, hayalleri ve umutları olan bireyler. Bu trajedi, uluslararası toplumun vicdanını sorgulamakta ve barış için daha etkin adımlar atılmasını zorunlu hale getirmektedir. Unutulmamalıdır ki, gerçek barış ancak herkesin haklarına saygı gösterildiğinde sağlanabilir. Filistin halkı, sessiz kalmaktan, unutulmak istemekten ve daha fazla kayba uğramaktan bıkmış durumda.